İNSANLIKTAN EMEKLİ
Ve kimse veda etmiyor. Kimse el sallamıyor arkasından gidenlere. Ne bir açıklama, ne bir kapanış cümlesi…

İNSANLIKTAN EMEKLİ
Artık insanlar sevmeyi bilmiyor.
Gerçekten sevmeyi… Sabretmeyi, beklemeyi, emek vermeyi, bir kalpte kök salmayı unuttuk.
İlişki kurmak yerine sadece bağ kurmadan dokunuyoruz birbirimize.
Sanki herkes sadece bir ihtimali deniyor; tutmazsa bir sonrakine geçiyor.
Sanki herkesin cebinde yedek bir kalp, kullanıma hazır birkaç “duygu” taşıyormuş gibi…
Oysa sevgi bu kadar basit, bu kadar geçici, bu kadar hafif olmamalıydı.
Bir bakışla başlayan şey, bir kelimeyle bitiyor.
Bir zamanlar uğruna her şey göze alınan insanlar, bir mesajın görülmemesiyle yok sayılıyor artık.
Birini anlamaya çalışmak yerine vazgeçmek daha kolay geliyor.
Ve kimse veda etmiyor.
Kimse el sallamıyor arkasından gidenlere.
Ne bir açıklama, ne bir kapanış cümlesi…
İlişkiler sessizliğe gömülüyor, kalpler cevapsızlığa.
İnsanlar birbirini tüketiyor ama hatırlamıyor;
çünkü gerçek bağlar değil, geçici temaslar kuruyoruz.
Hayatlarımız bir depremlik, bir virüslük kırılganlıktayken
nasıl da duyarsız, nasıl da hoyrat yaşıyoruz…
Sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi kibirle duvarlar örüyoruz.
Sanki kalpler kırıldığında sadece karşı taraf acı çekecekmiş gibi davranıyoruz.
Ve faniliğimizi unutup ölümsüzlüğün hayalini satıyoruz birbirimize.
Ama unuttuğumuz bir şey var:
İnsan olmak yalnızca nefes almak değildir.
İnsan kalabilmek; hissedebilmek, üzülmek, sevinmek, anlamaya çalışmaktır.
Kötülük sıradanlaştı.
İhanet olağan, yalan meşru, vefasızlık anlaşılır oldu.
Kimse artık “özür dilerim” demiyor.
Kimse “seni kırdım, farkındayım” diyemiyor.
Çünkü herkes haklı, herkes mağdur, herkes kusursuz zannediyor kendini.
Ama asıl sorun burada:
Kusursuzu ararken insanı kaybediyoruz.
Yetinmeyi unuttuk.
Bir kalpte dinlenmek yerine her kalbi yoklayıp geçiyoruz.
Şükretmek, kanaat etmek, değer bilmek neredeyse nostaljik kavramlar artık.
Oysa güzel olan kusursuzluk değil; eksik hâliyle kabul etmekti.
Sevgi, birini değiştirmek değil; onunla birlikte dönüşmeyi kabul etmekti.
Ve şimdi geriye ne kaldı?
Kırık cümleler, yarım kalmış dualar, sessizleşen telefonlar…
Birbirimize dair hatırladığımız şeyler bile bulanık.
Ne emek kaldı, ne sabır, ne de saygı…
Sadece içimizde yankılanan bir boşluk ve o boşluğun içinde kaybolan bizler.
Ve belki de en acısı şu:
Bu kadar çok insana dokunup bu kadar yalnız hissetmek.
Bir kalabalığın içinde bile sahipsiz kalmak.
Çünkü artık kalpler değil, profiller tanışıyor.
Ve insanlar, insan olmaktan çok birer “geçici durak” hâline geliyor.
Ama hâlâ bir umut var.
Hâlâ gerçek sevgiyi bilen, kalbini açmaktan korkmayan, incinse bile incitmeyen insanlar var.
Ve belki bir gün yeniden hatırlarız:
Vedaların da bir saygı olduğunu…
Sevmenin bir emek işi olduğunu…
Ve belki bir gün, yeniden insan olmanın ne büyük bir mucize olduğunu anlarız.
Not:Bu yazı, günümüz insan ilişkilerine dair gözlemler ve duygular temel alınarak, tamamen özgün biçimde kaleme alınmıştır. Avrupa Haber Ajansı olarak, insan olmanın derinliğini hatırlatan bu tür içeriklere yer vermekten mutluluk duyuyoruz.
Genel içerik editörü: Selma Sultan AKMELEK
Genel yayın koordinatörü: İsmet Serhat KAHYA
Bu yazının bütünü yazarına aittir.
Paylaş
Tepkiniz Nedir?






