Görmediğimiz 15 Temmuz: Zihinlerin İşgali ve Sessiz Darbeler

15 Temmuz sadece bir darbe girişimi değil, yıllar öncesinden planlanan bir zihinsel işgalin sonucudur. FETÖ, eğitim ve sivil yapılar aracılığıyla bireylerin düşünce sistemini ele geçirmiş; özgür aklı baskılayan bir bağlılık düzeni kurmuştur. Darbe gecesi, fiziksel müdahalelerin ötesinde, toplumsal hafızaya ve milli iradeye yönelik bir saldırı gerçekleşmiştir. Spor, medya, yargı ve eğitim gibi alanlar da bu yapının hedefi olmuştur. Yazı, özellikle genç kuşaklara bilinçli düşünme ve sorgulama çağrısı yaparak, zihinsel bağımsızlığın önemini vurgular.

Görmediğimiz 15 Temmuz: Zihinlerin İşgali ve Sessiz Darbeler

Görmediğimiz 15 Temmuz: Zihinlerin İşgali ve Sessiz Darbeler

15 Temmuz denildiğinde akıllarda ilk beliren görüntüler; tanklar, savaş uçakları, silah sesleri ve sokaklardaki karanlık çatışmalardır. Ancak bu tarihsel olay, sadece birkaç saatlik bir askeri kalkışma olarak yorumlanamaz. Çünkü o gece yaşananlar, çok daha önce başlamış bir zihinsel işgalin görünür hale gelmiş sonucuydu.

Fiziksel bir darbe vardı, evet. Ama asıl tehlike, milletin aklına, hafızasına ve ortak değerlerine yöneltilmişti. Görülmeyen, duyulmayan, hatta farkına dahi varılamayan bu süreçte zihinler çoktan teslim alınmıştı.

Bir insan, kendi meclisini, kendi halkını neden bombalar? Çünkü zihnini, iradesini ve düşünme yetisini bir başkasına devretmiştir. FETÖ’nün başarısı tam da burada gizliydi. Kendini "hizmet" maskesiyle tanıttı; okullar, yurtlar, dernekler ve sohbet grupları aracılığıyla toplumun içine sızdı. Ancak bu yapı bir askerî örgüt değil, profesyonel bir zihin mühendisliği operasyonuydu. Biat kültürüyle bireyliğin üstünü örten, sorgulayan aklı susturan karanlık bir düzen kuruldu.

Darbe girişiminin en trajik göstergelerinden biri ise kendilerine verdikleri isimdi: Yurtta Sulh Konseyi. Bu ifade, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünün utanmazca istismarıydı. Barışı değil ihaneti maskeleyen bu adlandırma, Türk milletinin değerlerine yönelik büyük bir ihanetti.

Benzer bir zihniyet, Ergenekon gibi Türk mitolojisinin diriliş sembollerini bile hukuk kisvesi altında tasfiye aracı olarak kullandı. Gazeteciler, akademisyenler, askerî personel ve aydınlar; kim bağımsız düşünüyorsa hedef alındı. Bu sadece bireylere değil, tüm topluma yönelik bir düşünce susturma operasyonuydu.

Spor dünyası da bu sinsi operasyonlardan nasibini aldı. 2011 yılında Fenerbahçe’ye karşı “şike” gerekçesiyle başlatılan yargı süreci, bir hukuk meselesinden ziyade, milyonların iradesini kırmaya yönelik psikolojik bir operasyondur. Aziz Yıldırım’ın cezaevi süreci, yalnızca bir yöneticiyi değil, bir taraftar kitlesinin özgür iradesini hedef almıştır.

FETÖ’nün hedefi yalnızca devletin kademelerini ele geçirmek değildi. Milletin sevinçlerini, milli sembollerini, tarihî hafızasını ve dini duygularını da tahrif etti. Gerçek ibadet yerini sahte bağlılığa; samimi vatanseverlik, dış akla sadakate dönüştürüldü. Bu, bir fikir katliamıydı. Toplumsal kimlik silme operasyonuydu.

Bu noktada genç kuşaklara büyük görev düşüyor. Artık bilgiye ulaşmak yeterli değil; o bilgiyi anlamlandırmak, süzmek ve sorgulamak gerekiyor. Bilinçsiz bağlılık, bilinçli kötülükten daha yıkıcı olabilir. Koşulsuz teslimiyet, özgür aklın felcidir.

15 Temmuz, yalnızca bir gecenin adı değildir. O gece, sadece bedenler değil; milletin aklı, vicdanı ve iradesi de tanklara karşı direnmiştir. Eğer bu hafızayı canlı tutmazsak, bir sonraki darbe çoktan başlamış olabilir.

Unutulmamalıdır ki:
Bu milletin aklı kiraya verilmemeli.
Bu toplumun hafızası bir daha susturulmamalı.
Ve gençler, bu zihinsel bağımsızlığın en sağlam kalesi olmalıdır.

Yazar: Adnan FİŞENK
Yazı İşleri Sorumlusu: Nida PALA
Bu yazının tamamı yazara aittir. İzinsiz kopyalanamaz, çoğaltılamaz ve kaynak gösterilmeden yayımlanamaz.

Paylaş

Tepkiniz Nedir?

Beğen Beğen 0
Beğenmedim Beğenmedim 0
Aşk Aşk 0
Komik Komik 0
Kızgın Kızgın 0
Üzgün Üzgün 0
Vay Vay 0