BARIŞIN SAHTE MESİYALARI
Barış,adaletin sonucu değilse,yeni bir savaşın mürekkep kokulu ilanından ibarettir...

Barışın Sahte Mesiyaları
Barış kavramı, modern siyasal düzlemde en fazla araçsallaştırılan kavramlardan biridir. Kamuoyuna sıklıkla uzlaşı ve ortak değerler üzerinden idealize edilmiş bir barış söylemi sunulsa da, bu söylem kimi zaman hakikatin üzerini örten bir perde işlevi görebilir. Gerçekte, barış adı altında yürütülen süreçler; hafızayı silme, değerleri eşitleme ve kimlikleri bulanıklaştırma riskini de beraberinde taşır. Carl Schmitt’in ifadesiyle: “Siyasi olan, dost ile düşmanı ayırma eylemidir.”
Bu yaklaşım, ontolojik bir ayrımı işaret eder: Millet olmak, bir ortak aidiyet duygusuna ve hafızaya sahip olmaktır. Barış adına dile getirilen bazı söylemler ise, bu kolektif hafızanın silinmesine yönelik bir kültürel nötralizasyon yaratma tehlikesi taşır.
Hafızayı Silmek Barış Getirir mi?
“Şehit anneleri ile örgüt mensubu annelerin el ele tutuşması” gibi sembolik jestler, bir barış projesinden ziyade bir anlam eşitlemesi sunar. Bu eşitleme, adaletin temsiliyetini zedeler; çünkü millet olmak sadece birlikte yaşamak değil, ortak acıları anlamlandırmak, değerleri savunmak ve geçmişle yüzleşmek demektir.
Frantz Fanon şöyle der: “Bir halk geçmişine sünger çektiğinde, kendi varlığının anlamını da siler.”
Adaletin Olmadığı Yerde Barış Bir Simülasyondur
Immanuel Kant, Ebedi Barış Üzerine adlı eserinde, adaletin sağlanmadığı barış anlaşmalarını “hileli ateşkes” olarak tanımlar. Gerçek anlamda barış, hakikatin konuşulmasıyla, adaletin tecellisiyle ve failin sorumluluğunun tanınmasıyla mümkündür. Barış, kanı unutmak değil; Kanın neden döküldüğünü unutmamaktır.
Girard’ın Günah Keçisi Kuramı ve Toplumsal Aklanma
René Girard’ın “günah keçisi” teorisi, toplumsal vicdanın ritüelistik yollarla arındırılmasını açıklar. Suçun anonimleştirilmesi, toplumsal hafızada failin kimliğini siler. Bu da hakikatin bastırılması anlamına gelir. “El ele tutuşmak” çağrısı, faille mağduru aynı zemine yerleştirerek, adaletin temsilini buharlaştırır.
Şiirle Örtülmeye Çalışılan Barbarlık
Theodor Adorno der ki: “Auschwitz’den sonra şiir yazmak barbarlıktır.”
Bugün yaşanmış trajedilerin, terörün ve şiddetin üstü, güzellik ve estetik imgelerle örtülmek istenmektedir. Ancak şehit kanı daha kurumadan, hesap verilmeden, barışın inşası mümkün değildir. Bu bir suskunluk anıtı inşasıdır; barış değildir. Çünkü: Barış adaletin sonucu değilse, yeni bir savaşın mürekkep kokulu ilanından ibarettir.
Sessizlik Kötülüğün Zemini Olmamalı
Hannah Arendt’in “radikal kötülük” tanımı, kötülüğün adı konmadığında büyümesini ifade eder.
Bugün kullanılan bazı barış söylemleri, kötülüğün adını gizleyerek onun toplumsallaşmasına sebep olabilir. Failin dili ile mağdurun dili karıştırıldığında, adaletin dili susar.
Anneliği Kutsamak, Suçu Aklamak Değildir
“Anneler ağlıyor” söylemi insani bir çağrıdır, evet. Ama annelik eylemi aklamaz. Bir annenin çocuğu bu vatan için canını vermiştir; diğeri, şiddet içerikli eylemler nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Bu iki ölümün eşitlenmesi, sadece etik bir sapma değil, aynı zamanda tarihsel bir bağlam kaybıdır.
Hakikat Ayrım Yapmayı Gerektirir
Aristoteles: “Adalet, eşit olanlara eşit, farklı olanlara farklı davranmaktır.”
Şehitle faili aynı zemine koyan bir yaklaşım, adaletin mezar kazıcısıdır. Bazı suçlar zamana bırakılamaz, bazı ölümler unutulamaz. Bu acılar kolektif hafızanın temelidir ve terör eylemleriyle eşitlenemez.
Toplumsal Hafıza Satılık Değildir
Hegel’in “tarihin ciddiyeti” vurgusu, geçmişle yüzleşmenin önemine işaret eder.
Bugün toplumlara sunulan barış teklifleri, bazen hafızasız bir gelecek tasavvuruna dönüşebiliyor. Bu, Pax Romana benzeri bir modern simülakr barışıdır: Sözde bir barış düzeni, itaatin kutsallaştırılması, sessizliğin idealleştirilmesidir.
Barış İçin Önce Adalet
Adalet, faili mağdurdan, suçu masumiyetten, kanı imgeden ayırır. Kant’ın işaret ettiği gibi: “Adaleti tesis etmeyen barış, barış değil bir moladır.”
Gerçek barış, adaleti önceleyen bir hakikat arayışıyla mümkündür. Barış, geçmişi unutarak değil, yüzleşerek gelir. Millet olmak, hafızayı korumaktır. Barış, hakikatin üzerini örtmek değil; hakikati konuşma cesareti ile başlar.
Kaynakça:
1. Schmitt, C. (1996). The Concept of the Political. University of Chicago Press.
2. Fanon, F. (1963). The Wretched of the Earth. Grove Press.
3. Kant, I. (1795). Perpetual Peace: A Philosophical Sketch.
4. Girard, R. (1977). Violence and the Sacred. Johns Hopkins University Press.
5. Adorno, T. W. (1967). Cultural Criticism and Society.
6. Arendt, H. (1963). Eichmann in Jerusalem: A Report on the Banality of Evil.
7. Aristoteles. Nicomachean Ethics.
8. Hegel, G. W. F. Philosophy of History.
9. Holland, T. (2003). Rubicon: The Last Years of the Roman Republic.
10. Polybius. Histories.
Yazar: Hazal Yağmur KESKİN
Genel Yayın Koordinatörü: İsmet Serhat KAHYA
Bu yazı yazarına ait özgün bir fikri metindir. İzinsiz kopyalanamaz, çoğaltılamaz veya başka mecralarda yayımlanamaz.
Paylaş
Tepkiniz Nedir?






